Salı, Nisan 16, 2013

Pagan Hıristiyanlık ve Apollonius - 2


Roma Kilisesi'nin I. Haçlı Seferi'ni örgütlemeye başladığı sıralarda İspanya'da Cadiz ve Granada kentlerinde vaazlar veren, kitaplar yazan kim olduğu ve nereden geldiği bilinmeyen bir adam dikkatleri üzerinde toplamaya başlamıştı. Adamın adı Artephius idi. Bu adın ne anlama geldiği bilinmiyordu ama Artephius bu adı gündelik hayatında sadece kolaylık olsun diye kullandığını, gerçek adının ise Apollonius olduğunu öne sürüyordu. Nasıl olmuşsa 1. yy'da yaşamış olan Apollonius, 1000 yıl sonra çıkagelmiş ve Katolik Kilisesi'nin karşısına dikilivermişti. Artephius'un dediğine göre o Apollonius'un reincarnation'u (yeniden canlanmış) idi.

Tyanalı Apollonius'un hayatı ilk kez, Roma İmparatoru Septimus Severus'un bilge eşi İmparatoriçe Julia Domna tarafından yazdırılmış ve İmparatorluk arşivine konulmuştu. 3. yy'ın başlarında (İ.S. 220 yıllarında) yazılan bu kitap Kilise için 'en tehlikeli' kitap sayılmıştı. İ.S. 325'te Konstantin tarafından toplanan İznik Konsili'nde Apollonius'un tüm kitaplarının yok edilmesine, büstlerinin kırılmasına, mabetlerinin yıkılmasına yol açan kararlar alınmıştı. Şimdi Artephius'un ortaya çıkması Kilise'de şok yarattı. Artephius on kitap yazdı. Bunların hepsinde de aynı cümle vardı: "Arthepius, Tyanalı Apollonius'un bilgilerini aktarmaktadır." Kitaplarda o güne kadar hiçbir filozofun veya okültistin bilmediği duymadığı büyü, sihir, astroloji ve tılsım formülleri vardı. Kilise onu yakmadan önce Arthepius ortaya çıktığı gibi yine esrarengiz bir şekilde kayboldu. Tıpkı 1000 yıl önce Cadiz ve Granada'da bulunmuş olan Tyanalı Apollonius'un ortadan kaybolduğu gibi...

Psellus'un Bizans'ta başlattığı değişim onun ölümünden sonra da yardımcıları, öğrencileri ve tilmizleri tarafından sürdürüldü. Bunların en ünlüsü 13. yy'ın sonlarında ünlenen Pleton'du. Onun gayretli çalışmalarıyla Hermetizm neredeyse Bizans Kilisesi ile özdeşleşti. Papalık bu gelişmeye kayıtsız kalamazdı. Papalık Avrupa'da güçlenmiş ve düzenlediği Haçlı Seferleri ile maddi olanaklarını da arttırmıştı. Onlara göre sıra Bizans'ın cezalandırılmasına gelmişti. Papalık en uygun ortamı 4. Haçlı Seferi sırasında elde etti. Kudüs'e ulaşmak için yola çıkan Haçlılar 1204 baharında İstanbul'a varmışlardı. İmparator bazı kuşkulara kapılarak Haçlılar’ın karşıya geçmelerini engelleyince Haçlılar da Papa'dan izin alarak İstanbul'u kuşattılar ve 13 Nisan 1204'te kente girerek yağmalama soygun ve tecavüz eylemlerine başladılar. İstanbul, Cerularius'un o çok korktuğu sona duçar olmuş ve Latinler'in eline düşmüştü. İstanbul'un tüm zenginlikleri yağmalandı, en değerli eserler, bu arada tüm el yazması kitaplar Batı'ya kaçırıldı. Ortodoks Kilisesi hukuken varlığını sürdürdü ama fiilen tüm etkisini ve gücünü Roma'ya devretti. İstanbul'da bir Katolik Katedral'i açıldı.


Latinler'in işgali sırasında, Ermeniler başdüşmanları Ortodoks Rumlar'dan intikam alabilmek için Latinler'le işbirliği yaptılar. Ama 1261'de İmparator Bizans'ı geri alınca İstanbul'da ilk katliam Latinler'e değil Ermeniler'e uygulandı. Binlerce Ermeni Bizans kılıcıyla yok edildi.

Bizans yeniden kuruldu, Kilise yeniden güçlendirildi. Bütün bu olaylara sessizce tanıklık eden Aya Sofya'da da bazı değişiklikler yapılmaya başlandı. Bizans'ın Latinler'den kurtarılmasını simgeleyen yeni bir mozaik Aya Sofya'ya konuldu. Nedir ki bu daha önce hiç görülmemiş duyulmamış tarzda yapılmış 'yeni' bir İsa üçlemesi (Trinite) idi. Bu yeni mozaik Deesis diye adlandırıldı. Bu betimlemede İsa Mesih iki yanında da Sabiilerin taptığı Vaftizci Yahya ile Meryem vardı. Bu mozaik İmparator'un isteğiyle ama eski Patrik Blemmydes ile yeni Patrik Arsenius Autoreianos'un itirazlarına rağmen Aya Sofya'ya yerleştirilmişti. İmparator kendisinin Epistemonark (Kilise'nin Başı Olan Egemen) olduğunu, Ortadoksluğun esasta ondan sorulması gerektiğini bildirmişti. Patriklerin yapabileceği hiçbir itiraz kalmamıştı. Ne var ki yıllar süren bu tartışmalar sırasında başta İstanbul'da sonra da Anadolu'nun Ekümenik alanlarında Aya Sofya'daki diğer kutsal ikonlar ve resimlerle hiçbir benzerliği olmayan bu mozaikle ilgili çok garip iddialar kulaklara fısıldanmaya başlamıştı. Bu söylentileri çıkartanlara göre mozaikte resmedilmiş olan kişi Yüce Rab İsa Mesih değildi. Ya kimdi? Tyanalı Apollonius adlı bir Pagan'dı... Ama söylentiler bu kadarla da kalmamıştı. Dahası ve daha vahim olanları da vardı. İddia sahiplerine göre Deesis Mozaiğindeki kişi gerçekten de Tynalı Apollonius'tu çünkü İsa Mesih (Jesus Christ) diye bir kişi aslında hiç yaşamamış ve var olmamıştı... İsa Mesih İznik Konsil'i sırasında Kilise'nin yöneticilerinin uydurdukları bir 'Resimli roman kahramanıydı', tamamen sanal bir kişilikti, ne yaşamış ne de İncil'de anlatılan mucizeleri yaratmıştı. Dahası, var olduğu söylenen 12 Havarisi de hiçbir zaman var olmamıştı. İsa Mesih'in Tanrı'nın oğlu olduğu ve bakireden doğduğu iddiası ise Kilise Babalan'nın uydurdukları koskoca bir yalandan ve ürkütücü bir masaldan öte anlam taşımıyordu...

(devam edecek...)

Hiç yorum yok:

Steven Spielberg Sineması

Yeni bir belgesel film seyretmeye başladım: 2018 yılı yapımı, James Cameron's Story of Science Fiction (James Cameron'dan Bilim K...