(bu yazı 1967 yılında Güney Sanat Dergisi'nde yayımlanmış. yazıyı kaleme alan fevzi yetiker, acaba bugünleri düşünerek mi bu yazıyı yazdı? okuyunca, aradan sanki 38 yıl hiç geçmemiş gibi hissedeceksiniz.)
Fevzi Yetiker
Toplumsal yaşantımızın hemen bütün katları, konuları ne olursa olsun, kendi özellikleri kıvamında bir dokunulmazlık sınırına girmeyi başarmıştır. Bunu, siyasal toplulukların kutsal bileşiminden tutunuz, yediğimiz ekmeğin üretim koşullarını hazırlayan kişilerine, sınav veren öğrencinin çevresindeki geçerli ortama dek örneklemek kolay. Bir iş mi tutacaksınız, radyoevinde bir konser mi dinleyeceksiniz, ya da bir tiyatro topluluğunda oynamak mı geçiyor içinizden? Ne yaparsanız yapınız, önce suyun başını tutanlara şapkanızı çıkarıp, biraz ilgi, biraz sevimli görüş isteyeceksiniz. Belki de günlerce o erdemli bildiğiniz kişinin sadık uyduluğunu yapmaya kalkışacaksınız.
Okumaktasınızdır, hergün gazete köşelerinde, dergi yapraklarında sinema eleştirmenleri ünlemekten kalemlerini kırmışlar, sinema borsasını, sanatını tekelinde tutan işletmeci - yönetici kadrosuna yazmadık yergi koymamışlardır. Seyretme kaderimizin yerli malı görüntüsünü hizaya getiren bu adamların
geride hoş bir sadâ kalsın... çünkü, bir gün uzak denizlere yelken açacağım ve beni bir daha göremeyeceksiniz. bu yazdıklarım da, internet âleminin derinliklerinde kaybolup gidecek. çünkü, sanal âlemin en önemli özelliği "güncellemek" üzerine bina edilmiş... eh, ben de uzak denizlere gidince, bu "kendi halindeki gariban" siteyi kim güncelleyecek? kimse... ve mezartaşım yağmurlar, rüzgârlar altında aşınırken, bu site ve içindekiler de okyanusun karanlık sularında kaybolacak.
Cuma, Kasım 18, 2005
Perşembe, Kasım 03, 2005
GÜZEL TÜRKÇEMİZ
geçenlerde discovery kanalını seyrederken, kaybolmakta olan ırklar ve topluluklar üzerine yapılmış olan dolgu programlara rast geldim.
afrika'daki büyük sahra'da kalan bir kavmin son 5 üyesine mi, yoksa himalaya dağlarının zirvesine yakın bölgelerde yaşayan bir topluluğa mı ah edeyim, diye düşünürken, litvanya veya estonya'da yaşadıklarını tam olarak hatırlayamadığım karay türkleri'nden bir genç kızın sözlerine şahit oldum. kız konuşurken arada bir günümüz türkçesinden kelimeler kulağıma çalındı. nasıl üzüldüğümü anlatamam. hemen google'dan arama yaparak, karay türkleri ile ilgili bilgilere ulaşıp okudum. zavallı soydaşlarımızın tarih içerisinde yaşadıklarını öğrenince, üzüntüm daha da arttı. bir zamanların en büyük imparatorluklarından biri olan hazar devleti'nin son kalıntıları diyebileceğimiz karay türkleri, bugün için "kaybolmakta olan topluluklar" statüsünde...
bunları düşünürken, türkçü yazarlardan nihal atsız'ın "milleti millet yapan özelliklerden birinin dil değil de, kan olduğu" meâlindeki cümlesini hatırladım. halbuki büyük sahra'da yaşayan kız ise "ırkımızın devamını sağlayan dilimizi konuşan yeryüzünde son 5 kişi kaldı" diyordu. demek ki neymiş, milleti tarihin derinliklerinden geleceğe taşıyan en önemli unsur lisanmış.
işte tam bu sıralarda prof. dr. mehmet kerem doksat'ın turk.internet.com sitesindeki güzel yazısına denk geldim. http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=13626
"ithâl kelimeler ve kavramlar" başlıklı yazıda dilden yola çıkan yazar, fikir akımları, kelimelerle kavramların nasıl karıştırıldığını, yabancı kelimelerin türkçemize nasıl kazandırılabileceğini, siyasi grupların
afrika'daki büyük sahra'da kalan bir kavmin son 5 üyesine mi, yoksa himalaya dağlarının zirvesine yakın bölgelerde yaşayan bir topluluğa mı ah edeyim, diye düşünürken, litvanya veya estonya'da yaşadıklarını tam olarak hatırlayamadığım karay türkleri'nden bir genç kızın sözlerine şahit oldum. kız konuşurken arada bir günümüz türkçesinden kelimeler kulağıma çalındı. nasıl üzüldüğümü anlatamam. hemen google'dan arama yaparak, karay türkleri ile ilgili bilgilere ulaşıp okudum. zavallı soydaşlarımızın tarih içerisinde yaşadıklarını öğrenince, üzüntüm daha da arttı. bir zamanların en büyük imparatorluklarından biri olan hazar devleti'nin son kalıntıları diyebileceğimiz karay türkleri, bugün için "kaybolmakta olan topluluklar" statüsünde...
bunları düşünürken, türkçü yazarlardan nihal atsız'ın "milleti millet yapan özelliklerden birinin dil değil de, kan olduğu" meâlindeki cümlesini hatırladım. halbuki büyük sahra'da yaşayan kız ise "ırkımızın devamını sağlayan dilimizi konuşan yeryüzünde son 5 kişi kaldı" diyordu. demek ki neymiş, milleti tarihin derinliklerinden geleceğe taşıyan en önemli unsur lisanmış.
işte tam bu sıralarda prof. dr. mehmet kerem doksat'ın turk.internet.com sitesindeki güzel yazısına denk geldim. http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=13626
"ithâl kelimeler ve kavramlar" başlıklı yazıda dilden yola çıkan yazar, fikir akımları, kelimelerle kavramların nasıl karıştırıldığını, yabancı kelimelerin türkçemize nasıl kazandırılabileceğini, siyasi grupların
Salı, Kasım 01, 2005
YAŞAMAK ZOR
evden internete daha fazla girebileyim diye adsl'yi birkaç ay önce bağlattırdım. şimdi pişmanım.
bütün dünyada ucuz olan birşey bu memlekette de pahalı olmasın yahu! ne bu rezillik?
dünyanın en pahalı benzini, dünyanın en pahalı arabası, dünyanın en yüksek vergisi, dünyanın en pahalı cep telefonu konuşması, dünyanın en pahalı ev telefonu konuşması, dünyanın en pahalı ve kalitesiz beyaz eşyaları...
sayın sayabildiğiniz kadar.
bütün bunların yanında da DÜNYANIN EN DÜŞÜK MAAŞIYLA ÇALIŞAN İNSANLARIYIZ! (ismail sefa yine itiraz etti: neymiş efendim, biz çinlilerden, hintlilerden, afrikalılardan ve güney amerikalılardan daha yüksek ücret alıyormuşuz! eskimoları saymağı unuttun be abi!)
bütün dünyada ucuz olan birşey bu memlekette de pahalı olmasın yahu! ne bu rezillik?
dünyanın en pahalı benzini, dünyanın en pahalı arabası, dünyanın en yüksek vergisi, dünyanın en pahalı cep telefonu konuşması, dünyanın en pahalı ev telefonu konuşması, dünyanın en pahalı ve kalitesiz beyaz eşyaları...
sayın sayabildiğiniz kadar.
bütün bunların yanında da DÜNYANIN EN DÜŞÜK MAAŞIYLA ÇALIŞAN İNSANLARIYIZ! (ismail sefa yine itiraz etti: neymiş efendim, biz çinlilerden, hintlilerden, afrikalılardan ve güney amerikalılardan daha yüksek ücret alıyormuşuz! eskimoları saymağı unuttun be abi!)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Steven Spielberg Sineması
Yeni bir belgesel film seyretmeye başladım: 2018 yılı yapımı, James Cameron's Story of Science Fiction (James Cameron'dan Bilim K...
-
Arabayı kaldırıma yanaştırdı, durdu. Önünde park ettiği manav “aracı çekmesini” söyledi. Akşam saatlerinde Harbiye’de trafik yoğun old...
-
Günümüz Hıristiyanlarının gerçekten “neye” inandıklarını bilmedikleri ortada… Ancak inanç öyle bir şeydir ki, insanlar “doğruları” öğr...
-
Roma Kilisesi'nin I. Haçlı Seferi'ni örgütlemeye başladığı sıralarda İspanya'da Cadiz ve Granada kentlerinde vaazlar veren...