geride hoş bir sadâ kalsın... çünkü, bir gün uzak denizlere yelken açacağım ve beni bir daha göremeyeceksiniz. bu yazdıklarım da, internet âleminin derinliklerinde kaybolup gidecek. çünkü, sanal âlemin en önemli özelliği "güncellemek" üzerine bina edilmiş... eh, ben de uzak denizlere gidince, bu "kendi halindeki gariban" siteyi kim güncelleyecek? kimse... ve mezartaşım yağmurlar, rüzgârlar altında aşınırken, bu site ve içindekiler de okyanusun karanlık sularında kaybolacak.
Cuma, Haziran 28, 2019
Burası Tabular Ülkesi Türkiye
İslam Gemici - Serbest Gazeteci (Freelance Journalist)
Çocukluğumda TRT'de yayımlanan dizi filmleri saymazsak, dizi film seyretmek gibi bir alışkanlığım yok. Hele de son 10-15 yılda televizyon kanallarında "yerli dizi film" başlığı altında verilen "ucubelere" tahammülüm hiç yok.
Çünkü, dünyadaki televizyon kanalları için üretilen dizi filmlerin her bölümü 30 ilâ 60 dakika arasında olur.
Çünkü, dizi filmler sinema için yapılan filmlerde verilmesi güç olan hikâyeleri hakkını vererek işlemek için yapılırlar.
Çünkü, sinema filmi yapmak masraflı ve zor olduğu için, daha kısa zamanda ancak aynı tadı vermek için dizi film yapılır.
Çünkü, seyirciyi günlük veya haftalık periyotlarla ekrana bağlamak için dizi film yapılır.
Fakat Türkiye'de böyle mi ya? İnsanı çıldırtacak derecede uzun ve amaçsız yazılmış senaryolar üzerinden bol reklam kuşağı almak hedefleniyor. Konu kıtlığı varmış gibi "aşk" kelimesine hakaret niteliğinde berbat öyküler seyircinin önüne konuluyor. Gerçi senarist ve yapımcıların haksız olmadığı bir husus var ki: İzleyici -özellikle de kadınlar- bunu istiyor. Aynı karakterler, benzer mekânlar, verem edecek saçmalıklar... Seyirci kalitesinin pek düşük olduğu ABD'de bile bu kadar konu kısırlığı yaşanmazken, ülkemizde niye böyle oluyor, ben çözemedim. Ancak şunu biliyorum ki, gün gelecek bu devran sona erecek. İspanya, Kore, Danimarka, Hindistan gibi ülke sinemalarının başardığı işi biz de başaracağız fakat bu kuşak filmcilerle değil...
Dokunulmaz Meslekler ve İnsanlar
Yaşı 40'ın üstündeki nesil için, çocukluğumuzda seyrettiğimiz Vadideki Hayat, Kadın Polis, Bonanza, Ivanhoe, Uzay Yolu, Baretta gibi diziler hatıralarımızdan hiç silinmeyecekler. Yabancı dizilerin hepsine başarılı diyemeyiz ama aralarında bazıları var ki, bütün dünyada ilgiyle takip ediliyor, bir sonraki bölümü beklemek ızdırap halini alıyor. Yakın geçmişte bunun en güzel örnekleri olarak Lost, Prison Break, Fringe, Breaking Bad, X Files, Sopranos ve daha pek çok dizi film ismi sayabilirim. Son senelerde yapılan dizilerde, eskilerin kalitesi yakalanamasa bile, yine çok beğenilen diziler var. Vikingler, Walking Dead, Game of Thrones, The 100, Chicago Fire, Black Mirror vs.
Bu dizi filmlerden çoğu benim ilgi alanıma girmese de, neler olduğunu bilmek adına takip ediyorum. İsmini yazdığım veya yazmadığım bu dizilerin konularının çok çeşitli olduğunu görüyoruz. Fantastik, komedi, gizem, dram, polisiye, adliye, suç, politik, uzay, dünya, bilim kurgu, sanat, biyografi, tıp, aksiyon, din vb.
Peki, Türkiye'deki dizilerin konularına bakınca ne görüyoruz? Aşk kılıfı altında aile içi aldatma ve komedi. Adı "polisiye" olup da kendisi "absürt komedi" olan birkaç tane dizi film. Başka? Yok. Bunun sebebi nedir? Cevap: Toplumsal tabularımız.
Sadece dizilerde değil, sinema için çekilen filmlerimizde de aynı "kâbus" geçerli. Memleketimiz senaristleri, yapımcıları, yönetmenleri ve oyuncularının o kadar fazla tabuları var ki, bunlar yüzünden ne fantastik, ne polisiye, ne siyasi, ne biyografik, ne bilimkurgu, ne gizem, ne suç, ne adlî, ne bilim, ne de toplumsal film veya dizi yapılamıyor. Geriye ne kalıyor? Yalnızca aşk maskesi altında fuhuş ve komedi kılıfı altında da saçmalık filmleri yapmak.
Bu tabular neler demeyin, çünkü bu ülkede bütün polisler, bürokratlar, politikacılar, din adamları, bilim adamları, doktorlar, hemşireler, askerler ve sanat erbabının tamamı süt ile yıkanmışlardır. Herhangi bir meslekle ilgili bir dizi veya film yapılacağı zaman senarist ve yapımcı, bu insanları ya çok iyi gösterecektir veya o konuya el atmayacaktır. Hele bir dizi veya filmde bir doktoru, polisi, siyasetçiyi, imamı (bunun tam tersi de oluyor: İmam veya müezzinler kötünün de kötüsü olarak gösteriliyor), subayı, yargıcı, savcıyı ya da hemşireyi kanunsuz işlere bulaşmış gösterin bakalım. O meslek grubunun dernekleri memleketi başınıza yıkarlar, hakkınızda dâvâ açarlar, yayını yapan TV kanalının önüne siyah çelenk koyarlar, sizi "persona non grata - istenmeyen adam" ilân ederler.
İşte bu nedenler yüzünden, Türkiye'de biz, maalesef, uyduruk aile içi ensest ve aldatmanın zirve yaptığı dizi veya filmleri seyretmeye mahkûmuz. Senarist ve yapımcıların savunması da hazır: "Siz, gündüz kuşağındaki TV yayınlarını izlemiyor musunuz? O masum Anadolu insanı dediğiniz kişilerin birbirlerine neler yaptıklarını görmüyor musunuz da, biz aynı mevzuları filmlerimizde konu edindiğimizde bize saldırıyorsunuz?"
Karşılıklı etkileşmeyle başlayıp, suya atılan taşın etrafında büyüyen halkalar misâli, yıllar geçtikçe artan “toplumun bozulması” hadisesinde suçu üstüne alan yok. Maddî menfaatler için halkın duyguları sömürülürken, vatandaşlarımızın önceleri keyifle seyrettikleri dizi ve filmler şimdi günlük vakalar haline geldi. Televizyonlarda, gazetelerde, haber sitelerinde, radyolarda haber bültenlerinin büyük bölümü “3. Sayfa haberi” diye tarif edilen suçlara ayrılıyor: Çocuklar kaçırılıp öldürülüyor, komşunun karısına tecavüz ediliyor, adam karısını aldatıyor, buna mukabil kadın da kocasını boynuzluyor. Oluyor da oluyor...
Ve bu durumu düzeltmek için gayret göstermesi lazım gelen mercilerde oturanlar da yüksek tutarlı maaşlarını alarak, vicdan azabından zerre nasiplenmeyerek, olanları seyrediyorlar.
https://www.alemihaber.com/yazar/islam-gemici/tabular-ulkesi-turkiye_301
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Steven Spielberg Sineması
Yeni bir belgesel film seyretmeye başladım: 2018 yılı yapımı, James Cameron's Story of Science Fiction (James Cameron'dan Bilim K...
-
Arabayı kaldırıma yanaştırdı, durdu. Önünde park ettiği manav “aracı çekmesini” söyledi. Akşam saatlerinde Harbiye’de trafik yoğun old...
-
Günümüz Hıristiyanlarının gerçekten “neye” inandıklarını bilmedikleri ortada… Ancak inanç öyle bir şeydir ki, insanlar “doğruları” öğr...
-
Roma Kilisesi'nin I. Haçlı Seferi'ni örgütlemeye başladığı sıralarda İspanya'da Cadiz ve Granada kentlerinde vaazlar veren...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder