Engin Ardıç
Başlığı böyle attım ama kuşkuluyum: Şimdi birçok solcu ve de halkçı, “fariza ne demek” diye soracak, sinirimi bozacak. Hani hac mevsiminin “Bu sene kurban bayramına” denk gelmesine şaşan gazeteci kızlar vardı ya, onlar gibi...
Kimi hayvan da “Osmanlıca konuşuyorsun, demek ki hükümete yağ çekiyorsun” diyebilir.
Deniz Baykal, partisinin kuruluş yıldönümünde, yanına binlerce adamını alıp Anıtkabir’e çıkmış. “İzdiham” yaşanmış, falan filan.
Orada gelenektir, “şeref defteri” imzalanır ve daha önce iki satır da bir şeyler yazılır. Atatürk kalkıp onları okuyamayacağına göre, arkada bekleyen mu-habirlerin okumaları ve gazetelerine bildirmeleri için.
Yazılanlar genellikle ya imza sahibinin “Atatürk’ün ne kadar izinde oldu-ğunu” belirtmeye yöneliktir, ya da bir şeyler ya da birileri bu yoldan “Atatürk’e şikâyet” edilirler. Elbette şikâyet edildikleri merci, aslında Cumhuriyet Gazetesi ve Genelkurmay falandır.
Bu ziyaret yerli yersiz, vara yoğa yapılan bir ziyarettir. Milli bayramlarda da oraya gidilir, maç kazanıldığı zaman da, parti kuran da soluğu orada alır, ih-racat rekoru kıran da.
Bir örneği başka bir ülkede yoktur. Sovyet yöneticileri bile resmi törenlerde Lenin’in anıtkabirinin içine girmezler, damına çıkarlardı...
Bir arkadaş, 10 Kasım günleri Ankara’ya gidemediği için Dolmabahçe Sarayı’na gidiyor, yani Atatürk’ün yattığı yere ulaşamayınca öldüğü yeri tavaf ediyor, bunu her sene yapıyor ve okuyucularına da hararetle tavsiye ediyordu...
(Fariza, izdiham, hararet, şikâyet, tavaf, muhabir, sene... Sen iyice gerici oldun be Engin Ardıç!)
Aynı arkadaşlar, halk kadınları bağlı başlarıyla türbe türbe gezip çaput bağlayınca çok kızarlar.
Yapılan, temelde aynı şeydir.
Eh, Nutuk’u kutsal kitap, Çankaya’yı Kâbe, Atatürk portrelerini ikona, ilkokul öğretmenlerini rahip, tayyör-etek giyen iri kalçalı memur hanımlarını da rahibe gibi algılarsan, Anıtkabir’i de elbette peygamber türbesi kabul edeceksin!
Onlar çaput bağlayacaklar, sen şeref defterine yazı yazacaksın.
Onlar dua edecekler, sen esas duruş göstereceksin.
Orada ezan okunacak, burada Onuncu Yıl Marşı.
Sonra da ya kızıp köpüreceksin, ya da kara kara soracaksın, “Biz nerede yanlış yaptık”...
Atatürk’ü sevdirmediniz, insanları ondan soğuttunuz, bıktırdınız, yanlışı orada yaptınız.
Öğretmediniz, ezberlettiniz. Düşündürtmediniz, korkuttunuz. Özgür bırakmadınız, ezdiniz. Açıklamadınız, yasakladınız. Tartışmadınız, örtbas ettiniz.
Atatürk size hedef olarak çağdaş yaşama biçimini, rehber olarak da bilimi gösterdi, siz tuttunuz bir “Kemalizm dini” icat ettiniz.
Üstüne üstlük, faşizmi de solculuk diye satmaya kalktınız.
Bir kısım basın yuttu ama halk yutmadı.
Atatürk’ü anmak mı istiyorsun sevgili dostum?
Andrew Mango’nun mükemmel Atatürk biyografisini oku...
Lord Kinross’a da, Şevket Süreyya Aydemir’e de beş basar. Üstelik kırk sekiz Anıtkabir ve de yirmi altı Dolmabahçe ziyaretinden daha faydalıdır. Zihnin açılır.
1 yorum:
ilkokulda bir 10 kasım sabahı güldüğü için ihtar cezası almış.
Bölücülere demokrat Atatürkçülere ve Milliyetçilere despot diyen yazarlardan, üstelik tüm gelişmiş ülkeler milliyetçi ve ulusalcıyken..
Yorum Gönder