İngiliz gazeteci Hogg (Jonathan Rhys Meyers),
Nanjing’de olanların fotoğraflarını da çekip, dönmeye karar verdiğinde
Japonların eline düşer. Esir alınan Hogg’un çektiği fotoğrafları gören Japon
komutan onun öldürülmesini emreder. Kılıçla kafası kesileceği esnada komünist
Çinliler, Hogg’u kurtarırlar. Japonlara karşı Çinlilere yardım eden bir başka
İngiliz hemşire Lee ile tanışan gazeteci Hogg, Şangay şehrine dönme imkânını da
kaybetmiştir. Hemşire Lee’nin (Radha Mitchell) tavsiyesi üzerine Hogg bir
yetimhaneye sığınır.
60 kadar Çinli çocuğun kaldığı Huang
Shi Yetimhanesi berbat durumdadır ve Hogg, Çinli çocuklarla ilgilenir, onların
temizlenmelerine ve hayata yeniden tutunmalarına yardım eder. Sonunda savaşın
kızıştığı bir dönemde, çocukları Huang Shi’den 1000 kilometre uzaktaki
Shandan’a götürmeye teşebbüs eder. Bütün sıkıntılara, eziyetlere, engellemelere
rağmen yetim çocukları Gobi Çölü’nün kıyısındaki şehre ulaştıran Hogg, büyük
bir iş başarmanın yanısıra geleceğe yönelik de tohumlar atmıştır. Filmin ilk
görüntüleri “Şangay Genç Hıristiyanlar Derneği Spor Salonu”nda başlıyor ve en
nihayetinde son jenerikte, ne demek istediğimi anlayabiliyorsunuz. Jenerik
deyip geçmeyin, orada sadece isimler yazılı değildir, gerektiğinde gayet
yerinde mesajlar da verilebilir ki, “Huang Shi’nin Çocukları” filminde bu da
yapılmış...
İngiliz gazeteci Hogg’un gerçek hayat
hikâyesine dayanan filmin öyküsü, Jane Hawksley ve James MacManus tarafından
senaryo haline çevrilmiş. 2007 yılında yapılan ve 2008’de gösterime giren
filmin yönetmeni tecrübeli bir isim olan Roger Spottiswoode. “Tomorrow Never
Dies” gibi James Bond filmleri de çeken yönetmen, eline gelen senaryoyu çok
güzel değerlendirmiş. Hem oyuncu kadrosu olarak son dönemlerin en popüler
isimlerinden bazılarını bir araya getirmiş (J. Rhys Meyer, R. Mitchell, Yun-Fat
Chow, Michelle Yeoh), hem de ortaya seyreden herkesin duygulanacağı ve
beğenebileceği bir film çıkarmış.
Jonathan Rhys Meyers |
Sinema ile propaganda arasındaki
ilişkinin ne kadar önemli olduğunu anlayabilmek için, bu filmi mutlaka
seyretmeniz gerekmiyor. Ancak seyredecek olursanız şunu göreceksiniz: Japonlar,
zavallı Çinlileri acımasızca katlettiler... Hayatta hiç bir zaman boyun
eğmeyeceksin ve direneceksin... Çinliler çok iyi insanlardır... Japonlar çok
kötüdürler... İngilizler (dolayısıyla Batı Avrupalılar) yardımsever ve barışçı
insanlardır, kimsenin tırnağı incinsin istemezler... Eğer İngilizler bir ülkeye
gitmişlerse, muhakkak iyilik yapmak için gitmişlerdir, çünkü İngilizler kimseye
kötülük yapmazlar... vesaire...
Filmin en etkileyici sahnelerinden
birisi, yüzlerce sivil Çinli savaştan kaçarken, Japon uçakları tarafından
acımasızca bombalanırlar. Bu sırada İngiliz gazeteci George Hogg da o konvoyun
yanında yürümekte, bir anne ve dört çocuğuyla sohbet etmektedir. Düşen
bombalardan dolayı anne ölür, çocuklar yaralanır ve Hogg o çocukları Huang Shi
yetimhanesine getirir. Bombalama sahnesini seyrederken tüyleriniz diken diken
oluyor. “Bu ne vicdansızlık!” diye isyan ediyorsunuz.
Bir diğer çok etkileyici sahne de,
Çinli askerler kaçarken onlarla birlikte seyahat eden hemşire Lee yol kenarında
ölmek üzere olan yaralı bir Çinli askere yardım eder. Yaralı Çinli’yi kurtarmak
için çırpınan hemşire, onu orada bırakarak yanından ayrılmak mecburiyetinde
kaldığında, ölmekte olan adam son bir gayretle hemşireye öyle bir bakar ki,
gözlerindeki minnet ifadesini anlamamak için aptal olmak gerek... Hemşire Lee
de gözyaşları içerisinde yaralı askere bakarken, kamyon uzaklaşır... Müzik ve
efektlerin eşliğinde bu görüntüler, filmi seyreden herkesin tüylerini diken
diken yapar. 3 saatlik bir konferans verseniz, filmin içerisinde ancak bir
dakika kadar bir yer tutan bu sahnenin sağladığı etkiyi temin edemezsiniz.
Sinema işte böyle birşeydir.
Çin Radyosu’nun internet sitesinde
“Nanjing Katliamının 70. Yıldönümü Dolayısıyla Çekilmiş Filmler” başlıklı
sayfasına göz atınca, konuyla ilgili olarak birden çok film yapıldığını gördüm.
Sitede “yönetmen Lu Chuan tarafından çekilmekte olan ‘Nanjing! Nanjing’ adlı
yapım; Çin-Almanya ortak yapımı ‘John Rabe’ ve çekimi tamamlanmış olan ‘The
Children Of Huan Shi’nin dikkat çeken filmler arasında yer aldığı” yazılıydı.
Nanjing Katliamı'nın 70. yıldönümünün anıldığı günlerde düzenlenen
etkinliklerde konuşan Çinli yönetmen Lu Chuan ve diğer iki yabancı yönetmen, bu
acılı tarihin asla unutulmaması gerektiğini vurgulamışlar.
Nanjing Katliamı diye bir hadiseyi
bugüne kadar duymamıştım ve bundan sonra da duymayacaktım. Fakat olayın 70.
yıldönümüne yönelik 4-5 tane film çekilip de, dünya sinemalarında gösterime
girince, öğrenmiş olduk. Bir insan olarak, tabii ki, yaşananları öğrenince
üzüldük. Ancak Çin Devleti’nin yüzlerce yıldır Doğu Türkistan’daki Müslümanlara
yaptığı zulümden kimsenin haberi yok ve kimse de üzülmüyor. Neden? Sebebi
belli: Doğu Türkistanlıların yaşadığı katliamı finanse edecek kimse yok da
ondan! Şayet Doğu Türkistan’daki soydaşlarımıza, dindaşlarımıza yardım etmek
istiyorsak, yapılacak tek şey var: Doğu Türkistanlı mazlum Müslümanlarla ilgili
romanlar yazmak ve sonra da bunları kaliteli birer film haline getirmek! Yoksa
başkalarının yaptığı propaganda soslu filmleri seyredip, kendi kendimize “ah
vah” eder dururuz.
İslam Gemici, 15 Eylül 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder