Pazar, Aralık 18, 2011

SAVAŞIN ÇOCUKLARI

Film, 1937’de Japonlar tarafından işgal edilmiş Çin’de başlıyor. Bölünmüş Çin’in başşehri Nanjing’de kanlı çatışmalar olurken, Şangay’da bulunan Batılı gazeteciler de neler olup bittiğini merak ediyorlar. Bunlardan biri de AP’nin genç muhabiri George Hogg’dur. Hogg, bir Kızılhaç konvoyuyla Nanjing’e gider. Orada başka gazetecilerin öldürüldüğüne şahit olmasının yanında, Japonların binlerce insanı da katlettiklerini görür.

İngiliz gazeteci Hogg (Jonathan Rhys Meyers), Nanjing’de olanların fotoğraflarını da çekip, dönmeye karar verdiğinde Japonların eline düşer. Esir alınan Hogg’un çektiği fotoğrafları gören Japon komutan onun öldürülmesini emreder. Kılıçla kafası kesileceği esnada komünist Çinliler, Hogg’u kurtarırlar. Japonlara karşı Çinlilere yardım eden bir başka İngiliz hemşire Lee ile tanışan gazeteci Hogg, Şangay şehrine dönme imkânını da kaybetmiştir. Hemşire Lee’nin (Radha Mitchell) tavsiyesi üzerine Hogg bir yetimhaneye sığınır.

60 kadar Çinli çocuğun kaldığı Huang Shi Yetimhanesi berbat durumdadır ve Hogg, Çinli çocuklarla ilgilenir, onların temizlenmelerine ve hayata yeniden tutunmalarına yardım eder. Sonunda savaşın kızıştığı bir dönemde, çocukları Huang Shi’den 1000 kilometre uzaktaki Shandan’a götürmeye teşebbüs eder. Bütün sıkıntılara, eziyetlere, engellemelere rağmen yetim çocukları Gobi Çölü’nün kıyısındaki şehre ulaştıran Hogg, büyük bir iş başarmanın yanısıra geleceğe yönelik de tohumlar atmıştır. Filmin ilk görüntüleri “Şangay Genç Hıristiyanlar Derneği Spor Salonu”nda başlıyor ve en nihayetinde son jenerikte, ne demek istediğimi anlayabiliyorsunuz. Jenerik deyip geçmeyin, orada sadece isimler yazılı değildir, gerektiğinde gayet yerinde mesajlar da verilebilir ki, “Huang Shi’nin Çocukları” filminde bu da yapılmış...

İngiliz gazeteci Hogg’un gerçek hayat hikâyesine dayanan filmin öyküsü, Jane Hawksley ve James MacManus tarafından senaryo haline çevrilmiş. 2007 yılında yapılan ve 2008’de gösterime giren filmin yönetmeni tecrübeli bir isim olan Roger Spottiswoode. “Tomorrow Never Dies” gibi James Bond filmleri de çeken yönetmen, eline gelen senaryoyu çok güzel değerlendirmiş. Hem oyuncu kadrosu olarak son dönemlerin en popüler isimlerinden bazılarını bir araya getirmiş (J. Rhys Meyer, R. Mitchell, Yun-Fat Chow, Michelle Yeoh), hem de ortaya seyreden herkesin duygulanacağı ve beğenebileceği bir film çıkarmış.

Jonathan Rhys Meyers
Heyecanlı ve zengin bir ailenin çocuğu olan George Hogg, birkaç fotoğraf çekip, savaşla ilgili güzel bir hikaye yazmanın peşinde olan bir gazeteciyken, gördükleri karşısında olgunlaşır ve hatta kendisindeki bu değişikliği de “kavga edilmesi gereken zamanlar da vardır” cümlesiyle seyirciye deklare eder.

Sinema ile propaganda arasındaki ilişkinin ne kadar önemli olduğunu anlayabilmek için, bu filmi mutlaka seyretmeniz gerekmiyor. Ancak seyredecek olursanız şunu göreceksiniz: Japonlar, zavallı Çinlileri acımasızca katlettiler... Hayatta hiç bir zaman boyun eğmeyeceksin ve direneceksin... Çinliler çok iyi insanlardır... Japonlar çok kötüdürler... İngilizler (dolayısıyla Batı Avrupalılar) yardımsever ve barışçı insanlardır, kimsenin tırnağı incinsin istemezler... Eğer İngilizler bir ülkeye gitmişlerse, muhakkak iyilik yapmak için gitmişlerdir, çünkü İngilizler kimseye kötülük yapmazlar... vesaire...

Filmin en etkileyici sahnelerinden birisi, yüzlerce sivil Çinli savaştan kaçarken, Japon uçakları tarafından acımasızca bombalanırlar. Bu sırada İngiliz gazeteci George Hogg da o konvoyun yanında yürümekte, bir anne ve dört çocuğuyla sohbet etmektedir. Düşen bombalardan dolayı anne ölür, çocuklar yaralanır ve Hogg o çocukları Huang Shi yetimhanesine getirir. Bombalama sahnesini seyrederken tüyleriniz diken diken oluyor. “Bu ne vicdansızlık!” diye isyan ediyorsunuz.

Bir diğer çok etkileyici sahne de, Çinli askerler kaçarken onlarla birlikte seyahat eden hemşire Lee yol kenarında ölmek üzere olan yaralı bir Çinli askere yardım eder. Yaralı Çinli’yi kurtarmak için çırpınan hemşire, onu orada bırakarak yanından ayrılmak mecburiyetinde kaldığında, ölmekte olan adam son bir gayretle hemşireye öyle bir bakar ki, gözlerindeki minnet ifadesini anlamamak için aptal olmak gerek... Hemşire Lee de gözyaşları içerisinde yaralı askere bakarken, kamyon uzaklaşır... Müzik ve efektlerin eşliğinde bu görüntüler, filmi seyreden herkesin tüylerini diken diken yapar. 3 saatlik bir konferans verseniz, filmin içerisinde ancak bir dakika kadar bir yer tutan bu sahnenin sağladığı etkiyi temin edemezsiniz. Sinema işte böyle birşeydir.

Çin Radyosu’nun internet sitesinde “Nanjing Katliamının 70. Yıldönümü Dolayısıyla Çekilmiş Filmler” başlıklı sayfasına göz atınca, konuyla ilgili olarak birden çok film yapıldığını gördüm. Sitede “yönetmen Lu Chuan tarafından çekilmekte olan ‘Nanjing! Nanjing’ adlı yapım; Çin-Almanya ortak yapımı ‘John Rabe’ ve çekimi tamamlanmış olan ‘The Children Of Huan Shi’nin dikkat çeken filmler arasında yer aldığı” yazılıydı. Nanjing Katliamı'nın 70. yıldönümünün anıldığı günlerde düzenlenen etkinliklerde konuşan Çinli yönetmen Lu Chuan ve diğer iki yabancı yönetmen, bu acılı tarihin asla unutulmaması gerektiğini vurgulamışlar.

Nanjing Katliamı diye bir hadiseyi bugüne kadar duymamıştım ve bundan sonra da duymayacaktım. Fakat olayın 70. yıldönümüne yönelik 4-5 tane film çekilip de, dünya sinemalarında gösterime girince, öğrenmiş olduk. Bir insan olarak, tabii ki, yaşananları öğrenince üzüldük. Ancak Çin Devleti’nin yüzlerce yıldır Doğu Türkistan’daki Müslümanlara yaptığı zulümden kimsenin haberi yok ve kimse de üzülmüyor. Neden? Sebebi belli: Doğu Türkistanlıların yaşadığı katliamı finanse edecek kimse yok da ondan! Şayet Doğu Türkistan’daki soydaşlarımıza, dindaşlarımıza yardım etmek istiyorsak, yapılacak tek şey var: Doğu Türkistanlı mazlum Müslümanlarla ilgili romanlar yazmak ve sonra da bunları kaliteli birer film haline getirmek! Yoksa başkalarının yaptığı propaganda soslu filmleri seyredip, kendi kendimize “ah vah” eder dururuz.

İslam Gemici, 15 Eylül 2008

Hiç yorum yok:

Steven Spielberg Sineması

Yeni bir belgesel film seyretmeye başladım: 2018 yılı yapımı, James Cameron's Story of Science Fiction (James Cameron'dan Bilim K...