Salı, Ekim 08, 2013

Kediciklerin babası Ebû Hureyre




Pembe burunlu, çakır gözlü, ipek tüylü ve sokulgan bir kedi yavrusu düşünün. Hani okşandıkça keyiflenen, mırıl mırıl mırıldanan, tırnaklarını içine çekip yumuk patileriyle, parmaklarınıza dokunan. Bembeyaz, kapkara, duman ya da sarı fark etmez, mini mini bir kediyi kim sevmez?

Herkes sever. Ama Yemenli Sahr oğlu Abdurrahman (radıyallahu anh) daha fazla sever. Öyle ki eteğinin üzerine kıvrılan bir tekirciği uyandırmamak için zerre kadar tereddüt etmeden elbisesini keser.

İşte o mübarek, serince bir kış günü Resulullah Efendimizle karşılaşır. Henüz selamlaşmışlardır ki kaftanının arasından minik bir kafa uzanır. Sevimli hayvan sağa sola bakınır. Resulullah efendimiz “Nedir bu” diye sorarlar. Yemenli Sahr oğlu Abdurrahman “hüreyre” (kedicik) diye cevaplar. Resul-ü Ekrem tatlı tatlı gülümser ve ona “Hüreyre Ya Ebû Hüreyre” (Ey kedicik babası) buyururlar. İşte o günden sonra onu bu adla anarlar.

Yemen ellerinden

Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) Yemen beldelerinden birinde geçim meşgalesiyle uğraşan kendi halinde bir gençtir. Ne malı, emlâkı vardır, ne de güçlü bir aileden gelir. Kâh duvar örer, kâh kuyu kazar. Yevmiyecilik değil mi, ne iş olsa yapar, aldığı üç kuruşla anasına bakar.

Hicretin yedinci senesidir. Devs kabilesinin ünlü şairi Tufeyl bin Amr yıllar süren seyahatten sonra yurduna döner. Herkes gibi Ebû Hüreyre de “hoşgeldine” gider. Tufeyl eskiden de söz ustasıdır ama bu kez ağzından bal akar. Bütün gençler onun anlattığı Resul’e âşık olurlar. Hele Ebû Hüreyre’nin içi içine sığmaz. Rüyalarında gül yüzlü Muhammed’i görmeye başlayınca dayanamaz. Tutar kendisi gibi 70 sevdalıyı toplar, Medine yoluna koyulurlar. Bu nasıl aşktır bilinmez Ebu Hüreyre ünlü edipleri imrendirecek beyitler söylemeye başlar.

Yanık bir sesle “Yâ leyleten min tûlihâ ve anâiha / âla ennehâ min daret-il küfri necceti” der ki “Ey gece, yolun uzunluğundan bıktım, ama bu yolculuktur beni kurtaran küfür yurdundan” mânâsına gelir.

Ebû Hüreyre’nin (radıyallahu anh) Medine’ye yaklaştıkça heyecanı artar. Öyle ki şehrin silueti belirdiğinde yüreği göğsüne sığmaz olur, eli, kolu boşanır, ayakları kontrolden çıkar. Tan yeri henüz ışımaya başlamıştır, doğruca Mescid’e koşar. Resulullah efendimiz o sıra Hayber’in fethiyle meşguldür ama şehirde kalan sahabeler onları hoşça karşılar, bağırlarına basarlar.

Lakin aşıklar duramaz, derhal yola çıkar, Hayber’e varırlar. Âlemlerin Efendisi onlarla tek tek musafaha yapar ve “Devslilerden kiminle karşılaştımsa hayır gördüm” buyururlar. Ebû Hüreyre anlatılamayacak kadar rahatlar, adeta kuşları uçar. İyi de ayrılık acısı yüreğine oturur, hasret şimdiden ciğerini dağlar. Hiç düşünmeden “gemileri yakar”, Medine’de kalmaya karar kılar. Dünya gailelerini elinin tersiyle iter ve var gücüyle ilim öğrenmeye bakar.

Ehli Suffa arasında

Ebû Hüreyre, Medine’de de taş taşır, kerpiç karıştırır, yine eskisi gibi amelelik yapar. Hem garip anasına bakar, hem kediciklerini kollar. Eshab-ı kiramın en fakiri olmasına rağmen ömrünü Ehl-i Suffa arasında geçirir, Resullullah Efendimizin huzurunda ne duyduysa yazar, bu deryadan inci mercan toplar.
Ebû Hüreyre çok hadis-i şerif bilir ve bildiklerini unutmaktan çok korkar. İşte bu ağır mesuliyetin altında ezildiği günlerden birinde Efendimiz ona “örtünü uzat” buyururlar. Server-i Kâinat güzel bir dua okurlar, rida nurla dolar. “Bunu göğsüne sür” buyururlar. Ebû Hüreyre denileni yapar. Gönlü anlatılamayacak kadar genişler ve o günden sonra işittiği hiçbir şeyi unutmaz.

Eshâb-ı kirâm içinde en çok hadîs-i şerîf bildiren odur; çünkü gün boyu Resulullah Efendimizin yanından ayrılmaz. Defalarca mucizeye şahit olur ki, kimi zaman bir avuç hurma ordulara yeter, kimi zaman bir kâse süt ile bütün ehl-i suffa doyar. Ancak...

Ancak annesi hâlâ atalarından duyduğu gibi inanmakta, Müslümanlığa yanaşmamaktadır. Ebû Hüreyre Âlemlerin Efendisine gidip içini açar. Serveri Kâinat “Allahım, Ebû Hüreyre’nin annesine hidayet ver” diye dua buyururlar. Hemen o akşam kadıncağız oğlunu kapıda karşılar ve büyük bir huzurla İslâmı seçtiğini fısıldar. Ebû Hüreyre o sevinçle Resulullahın huzuruna koşar, Efendimiz çok hislenir “Allahım şu kulunu ve anasını müminlere sevdir” buyururlar. Bu yüzden olacak Ebû Hüreyre’yi kim görse kanı kaynar.

Bu yanık âşık, Efendimizin vefatlarından sonra uzun yaşar ve gençlere büyük bir zevkle Resulullah’ı anlatır.

Efendimizden aktardıkları

Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) tam 5374 hadîs-i şerîf nakleder. Dilerseniz birkaçını yazıp sayfamızı ziynetlendirelim.
·        Allah, din kardeşine yardım edenin yardımcısıdır.
·        Abdestli olan azalara cehennem ateşi dokunmaz.
·        Allah, ilim tahsili için yola çıkana cennet yollarını açar
·        Her kim bir Müslümanın ayıbını örterse Allah da dünya ve ahirette onun ayıbını örter.
·        Ramazan ayı gelince cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır.

Hazırlayan: İrfan Özfatura

Hiç yorum yok:

Steven Spielberg Sineması

Yeni bir belgesel film seyretmeye başladım: 2018 yılı yapımı, James Cameron's Story of Science Fiction (James Cameron'dan Bilim K...