Çarşamba, Ocak 11, 2012

Aydınların Yabancılaşması Üzerine


Pozitivist inkılâpçı nesillerin, Marksizm’e yönelmeleri ve bunun sonraki nesillerce kabulü, tabii bir gelişme olmuştur… Çetin Altan bu değişmenin iradî bir tercih değil tarihî bir zorunluluk olduğunu söyler. “Bir ayrıma muhtacız. Ateizm başka şeydir, paganizm başka. Ateizm insanın kendi iradesiyle Tanrıtanımazlığı felsefî olarak benimsemesidir. Biz paganlar ayrı bir vak’ayız. Paganlar başka türlü olmaları mümkün olmadığından, yetiştirilme biçimlerinden Tanrıtanımaz olanlardır. Türkiye’de ateizm yoktur, paganlar vardır.[1] Bürokrasi; Robert Koleji ile, Galatasaray Lisesi ile, Tıbbiye ve Mülkiyesiyle başka türlü olamayacak kadrolarını yoğurur.

Cemil Meriç de bu zorunlu gidişi görenlerdendir. “Sosyalizm, Tanzimat ile başlayan batılılaşmanın… en tabii sonucu değil mi? İmanını kaybeden, tarihten koparılan genç nesiller için son kurtuluştu sosyalizm.[2] Erol Güngör de inkılâpçılık geleneği içinde yetişenler için, Marksizm’den başka açık kapı kalmadığını
bilenlerdendir.[3]

Pozitivizmden sosyal demokrasiye, sosyalizme, komünizme geçişin ilk nişâneleri, Tek Parti döneminde belirmiştir. O zaman CHP kadrosunda yer alan Tahsin Banguoğlu anlatır: “Cevat Dursunoğlu’nun bir konuşmasını hatırlarım. CHP’nin 52 kişilik bir divanı vardı. 1947 yazında onun bir toplantısında memleket meseleleri konuşuyorduk. Yaşlılarımızdan birkaç zât, Kâzım Karabekir, Şükrü Saraçoğlu ve başkaları, gençliğin durumu bahsinde çok kötümser konuştular. Haylazlık, saygısızlık, içki, kumar vb. Mahvolmuş bir gençlik. Söz alan Dursunoğlu dedi ki: Paşalar, beyler! Ben dikkat ettim, siz hep kendi çocuklarınıza göre konuşuyorsunuz. Haklısınız, bu böyle. Ama bizim çocuklarımız için böyle. Halkın çocukları için bunları söyleyemeyiz. Pırlanta gibi çocuklar var. Ne yapalım, bu böyle. Bizim devletimizde bu hep böyle olmuş. İleri gelenlerin çocukları bozuluyor. Ve zaman onları tasfiye ediyor. Yerlerine halktan çocuklar geliyor, memleketi idare ediyorlar.”[4]

İşbirlikçilik ve Dış Borç Oyunu

Üstseçkinler, toplumun sınırlı kaynaklarını yanlış yatırımlara yönlendirerek, ülkemizi dış borç almak zorunda bırakmışlardır. Ülkenin dış borca mahkûm edilmesi, üstseçkinlerin efendilerine, yani bildiğimiz gâvura muhtaç edilmesi, onlar için emperyalizme sadakat ölçüsüdür.

Gelişmekte olan ülkelerin “Uluslararası Sistem” ile uzlaşması, ülke yöneticileri arasında bulunan batıcı zümre ve gruplar eliyle mümkün olmaktadır. Bu üstseçkin zümre ve gruplar (mutlu azınlık), kendi milletine karşı, batı’nın inanç ve dünya görüşünü savunmakta, her türlü meselenin çözümünü batı şablonlarında görmektedirler. Bu zümrelerin yaşaması, ülkenin gelişme potansiyelinin yanlış hedeflere yönlendirilerek harcanmasına bağlıdır. Gelişme potansiyelinin harcanması, ülkenin borç altında ezilerek millî hedeflerden taviz vermesine yol açar. Eğer iç ve dış borçlar, ülkenin gerçek ihtiyaç alanlarına yatırılmamışsa, üretime dönüştürülemeyen bu yatırımlar, ülkeyi sömürgeleştirme yolunda atılmış adımlar olacaktır.

Aydın Yabancılaşması (üstseçkin heterodoksi), Mahmut Çetin, Biyografi.net Yayınları, 3. Baskı, Şubat 2009, İstanbul



[1] Söz Tanrıtanımazların, Nokta Dergisi, 22 Mart 1987, yıl: 5, sayı: 11, sayfa: 53
[2] Mağaradakiler, Cemil Meriç, Ötüken Yayınları, İstanbul 1980, 2. Baskı, sayfa: 275
[3] Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Erol Güngör, Ötüken Yayınları, İstanbul 1978, 3. Baskı, sayfa: 17
[4] Kendimize Geleceğiz, Tahsin Banguoğlu, Derya Dağıtım Yayınları, İstanbul 1984, sayfa: 164

Hiç yorum yok:

Steven Spielberg Sineması

Yeni bir belgesel film seyretmeye başladım: 2018 yılı yapımı, James Cameron's Story of Science Fiction (James Cameron'dan Bilim K...