Perşembe, Ocak 12, 2012

Medeniyet Çatışması ve “Demir Adam” Filmi

İslam Gemici

Çöküşe geçen ABD, kaçınılmaz akıbetini uzaklaştırmak için ekonominin ve politikanın bütün enstrümanlarını kullanırken, önemli bir silah olan sinemayı da ihmal etmiyor. Çünkü Amerikalılar, diğer alanlarda yapılan çalışmaların reklamını ancak filmler vasıtasıyla yapacağını biliyorlar.

Sinemanın kitabını yazıp, yaklaşık yüz yıl önce kurallarını koyan adamlar, bu müthiş silahı nasıl ve kimin beynini yıkamak için kullanacaklarını iyi biliyorlar: Çocuklar, gençler ve normal insanlar... Yani toplumun politikayla, savaşlarla, komplolarla fazla ilgilenmeyen, kendi hayatını yaşayan kesimi.

Başrolünde ünlü oyuncu Will Smith'in oynadığı son "uyduruk" süper kahraman Hancock filmi başarısız olunca, alternatifi piyasaya geciktirilmeden sürüldü: İron Man yani Demir Adam. Gişe rakamları ve seyircinin tepkisinden Will Smith'in canlandırdığı Hancock karakterinin sinemanın çöplüğüne gideceği pek âşikâr... Süpermen'den başlayarak bugüne kadar beyazperdede boy gösteren bütün süper Amerikan kahramanlarını şöyle bir gözünüzün önüne getirirseniz, hepsinin de sinemanın
aritmetiğine uygun olarak canlandırıldığını anlayabilirsiniz. Kahramanların tamamı Dünyayı (aslında Amerika Birleşik Devletleri'ni) ve insanlığı (yani Amerikalıları) kurtarmak ve kötülerden korumak için uçarlar, koşarlar, atlarlar, cansiperane savaşırlar.

Başrolünde Robert Downey Jr.'un oynadığı ve Jon Favreau'nun yönettiği filmde tanıdık çok oyuncu var: Terrence Howard, Gwyneth Paltrow, Jeff Bridges... Bu kadar çok ünlü oyuncuyu filme alarak, gişe gelirini garanti etmenin yanısıra, izleyenlerin tamamına hitap eden bir "sinema hilesi" de yapılmış. Seyirci olarak iyiyi de, kötüyü de sevip; haklı bulabilirsiniz. Çünkü o rolü, sevdiğiniz aktörlerden biri oynuyor.

Filmde, Amerika için teknoloji harikası ölümcül silah ve füzeler üreten Stark Industries'in CEO'su olan Tony Stark (Robert Downey Jr), geliştirdiği yüksek teknolojik buluşlarla dünya çapında çok önemli konuma ulaşmış bir silah sanayicisi ve mucittir. Yeni geliştirdiği füzelerin Afganistan'da test edildiği bir tatbikatın ardından, konvoyunun Afgan Mücahitler tarafından saldırıya uğraması ve filmde terörist olarak gösterilen Müslüman bir grubun eline esir düşmesiyle birlikte Tony'nin "tatlı hayat"ı bir anda kâbusa döner.

Filmin öyküsüne bakarsanız, dünyanın en korkunç ve tehlikeli insanları Afganistan'da yaşıyorlar. Ayrıca bu Afganlılar ne kadar zengin ve teknolojiyi yakından takip eden insanlarmış da, haberimiz yokmuş. Çünkü İron Man (Demir Adam) olacak olan Tony Stark'ın istediği bütün malzemeleri hemen önüne koyuyorlar ve kısa sürede "çok gelişmiş bir füzeyi" yapmasını istiyorlar. Filmden anladığımız kadarıyla Afgan Mücahitler, toplarıyla tüfekleriyle ve de füzeleriyle Amerika'yı işgale gideceklermiş, yani bu kadar tehlikeli insanlar. Filmin alt-mesajı "siz bakmayın öyle pespaye giyindiklerine, hakikatte bu Afganları durdurmazsak, bütün dünyayı fethedecekler. Siz bilmiyorsunuz ama kahraman Amerikan askerleri, nelere engel oluyorlar?" olarak, Afganistan gerçeğini bilmeyen bütün insanlara dolaylı olarak anlatılıyor.

Filmin ilk bir saati boyunca 'kötü, tehlikeli ve pis' Afganlara karşı mücadele eden Tony Stark, "size füze yapacağım" diyerek, aslında "İron Man"in zırhını yapıyor. Sonra bu Demir Zırhı kullanarak, Amerikalılar için 'terörist' kabul edilen Afganları öldürerek, ellerinden kurtulup, 'yuvası'na dönüyor. Fakat bu esnada 'hidayete' eriyor ve kendi ürettiği ölümcül silahların meğerse Afganların eline geçtiğini öğreniyor. Bunun üzerine, iyi kalbli her Amerikalı gibi, dünya barışını sağlamak üzere, bu silahların 'kötü' kişilerin eline geçmemesi için savaşmaya başlıyor. Ancak çabaları, kendisinin en yakını olan kişi tarafından engelleniyor. Meğer, bizim iyi yürekli Tony Stark'ımız ürettiği silahların sadece Amerikan askerleri tarafından kullanıldığını sanıyormuş. Stark, Amerikan Ordusu'nun da bu silahları ve füzeleri, dünyaya barış ve huzur getirmek için kullandığını zannediyormuş. Şimdi, eğer durum sandığı gibi değilse, hemen buna engel olmanın yollarını arıyor.

"Demir Adam" filmini istediğiniz kadar bilinçli seyretmeye gayret edin, senaryosundan itibaren o kadar sağlam çalışılmış ki, ister istemez Tony Stark'ın yani Batı medeniyetini temsil eden kişinin tarafını tutmak zorunda kalıyorsunuz. Senaristler işin kolayına kaçarak "Medeniyetler Çatışması" tezini filmin geneline yaymışlar. Halbuki, Batı ırkçılığının en büyük yalanlarından biri "Medeniyetler Çatışması" kavramıdır.
Yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren Batı, İslâm Dünyası'nı güçlü ve müstakil bir 'medeniyet' olarak kabul etmeye karar verdi. Çünkü böylece Merkez kabul ettikleri kendileri, Çevre diye dışladıkları kesimi sömürme işini sürdürebileceklerdi. Globalleşme maskesi altında netleşen Merkez – Çevre çatışmasına, "Medeniyetler Çatışması" sloganını giydirmek işi kolaylaştırıyor ve kendi kamuoylarını daha kolay yönlendirebiliyorlar.

İki büyük dünya savaşından sonra ezilen ve sömürülen Müslüman Çevre, Merkeze açık açık baş kaldırmış durumda. Bu şiddetli savaşın adını "Medeniyetler Çatışması" olarak belirlemek, hem Merkez'de hem de Çevre'de birilerinin işine geliyor. Merkez kendi dümen suyunda ilerlerken, Çevre'nin statükocu yöneticileri de pozisyonlarını muhafaza ediyorlar. Bu durum, Çevre'nin Merkez'in refah seviyesine ve hâkimiyetine ortak olmasını arzulamayanların da işine geliyor.

Azgelişmiş Çevre'yi bir karşı-medeniyet ilan etmek, Batı açısından kurnazca bir çözüm... Batılı devletler açısından bakınca, Çevre, Merkez'den hak-hukuk talep etmiyor, tam tersine Batı'nın binbir emekle kurduğu sistemi yıkmaya çalışıyor. Karşı perspektiften bakınca da, Merkez'in bütün yaklaşımları ve siyaseti 'emperyalist ve yabancı' bir müdahale oluyor. Bu müdahale de Çevre'nin mazlumluğunu yok ediyor. Halbuki, ideal olan bir ihtimal daha var: O da bir "Medeniyetler Çatışması" olmaması durumu... Gerçekte, İslâm Dünyası'nın bir çatışmaya değil, barışa ihtiyacı var. Fakat Batılı idareciler barıştan çok kaosu arzuluyor ve bunun için de her türlü silahı kullanmayı sürdürüyorlar. Çünkü 'seçilmişler medeniyeti'nin refah seviyesini devam ettirebilmek için ezebileceği-sömürebileceği bir düşmana ihtiyacı var. Bu düşman da Müslüman Dünyası.

Öte yandan, Türkçe'ye Tanzimat ile birlikte giren medeniyet kavramı, Batı dillerindeki civilisation (sivilizasyon) teriminin karşılığı: "Medeniyet" kelime olarak Türkçede ilk defa 1838'de görülmüştür. Kök bakımından Arapça olmakla birlikte (m.d.n.) Arapça'da böyle bir kelime olmayıp, Doğrudan Osmanlılar'ın oluşturdukları kelimelerden birisidir. Ancak Osmanlılar, bu kelimeyi, kendi kültürleriyle ilgili olarak değil, Avrupa'dan gelen bir kavrama karşılık olarak düşünmüşlerdir. Bu kavramı ifade eden kelime, Türkler'in de bir süre "sivilizasyon" olarak aynen kullandıkları "civilisation"dur.

Hülâsa, Batılılar kendilerine ait olan medeniyet (sivilizasyon) kavramının üzerinden dünya genelinde çatışmalar organize ederek, kendi statükolarını korumaya çalışırken, ellerinde bulunan bütün fırsatları da kullanıyorlar. Bunun için, ister film seyrederken, ister kitap okurken, isterse de haberleri takip ederken, bütün bunları da düşünmek gerekiyor.

7 Kasım 2008

Hiç yorum yok:

Steven Spielberg Sineması

Yeni bir belgesel film seyretmeye başladım: 2018 yılı yapımı, James Cameron's Story of Science Fiction (James Cameron'dan Bilim K...