Pazartesi, Mayıs 22, 2006

Sinemaya Koşun!


Geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde bütün dünyada satış rekorları kıran romandan uyarlanan “Da Vinci Şifresi – Da Vinci Code” adlı film, Türkiye’de gösterime girdiği ilk gün rekor sayıda seyirciyi sinema salonlarına çekmiş ve Tom Hanks’in başrolünde oynadığı eseri tam 129 bin 825 kişi izlemiş. Daha önce ülkemizde vizyona girdiği ilk gün en büyük ilgiyi gören film olan “Truva”yı ancak 82 bin 930 biletli seyirci seyrederken, Da Vinci Şifresi’ni izlemek için insanları kamçılayan ne?

“Kızıl Nehirler”in yazarı Jean C. Grange gibi “final yazmasını beceremeyen” bir yazar olan Dan Brown’ın kaleme aldığı aynı adlı romanın dünya genelinde satış listelerini alt üst etmesine kimse inanamamıştı. Şimdi filmin bu kadar alaka görmesine de herkes hayret edecek. Fakat kanaatimce, insanların bu şekilde tepki vermesi gayet normal.

Çünkü bütün dünyada yoğunlaşan ABD karşıtlığının doğurduğu genel hava, Hıristiyanlığa karşı da muhalif bir duygu selinin oluşmasına neden oluyor. Bir yandan “sevgi, barış, demokrasi, insan hakları” diyeceksin,
sonra da bu maskenin arkasına saklanarak, “kurtarmağa gittiğini iddia ettiğin” insanları kelimenin tam anlamıyla katledeceksin. Artık kimse kör değil.

Yıllarca Hollywood silahını kullanarak, dünya kamuoyuna cici ve sevimli görünmeği başaran Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin yüzündeki maske düşmüş durumda. İşin tuhafı, bu, yine bir ABD ürünü olan internet sayesinde meydana geldi.

Amerikan askerlerinin acımasızca cinayet işlemesi, ibadethanelere saygı göstermeden girip barbarlıklarını sergilemesi, insanlara tecavüz etmesi, kendilerini “yarı-tanrı” gibi görmeleri; fitili ateşledi ve bu husustaki yazılar, fotoğraflar internet ağı sayesinde dünyanın her tarafına ulaştı. Artık kimse, ABD’lilere filmlerde olduğu gibi “kurtarıcı, kahraman” gözüyle bakmıyor.

ABD ve yandaşı ülkelerin Hıristiyan olması, ezilen ve işkenceye tâbi tutulan kitlelerin ikisine birden tepki vermesine neden oldu. Bu reaksiyonlarını Irak’taki direnişçiler gibi silahla gösteremeyen geniş halk toplulukları, daha gösterime girmeden bazı yerlerde protesto edilen Da Vinci Şifresi filmine giderek “siz öyle yaparsanız, ben de size olan nefretimi ortaya böyle koyarım” mesajını veriyorlar.

Kimse, “ABD ve İngiltere genel olarak Protestan; filmde eleştirilen Hıristiyanlık ise Katoliklik” demiyor. İnsanların “Hıristiyan mı, Hıristiyan! Öyleyse ben de tepkimi onlara karşı ne şekilde koyabilirsem, koyarım” düşüncesi ön plana çıkıyor.

Keşke filmle ilgili olarak bu olumsuz fikirler hakim olmasaydı da, onu sinema yönünden tenkit edebilseydik…
Tom Hanks gibi Oskar ödülü sahibi birisinin sürüklediği başrolde, Jean Reno’nun rolü zayıf kalmış, diyebilseydik.
Yönetmen Ron Howard “Akıl Oyunları” filminde olduğu gibi başarılı bir performans ortaya koymuş, tebrikler, deyip; sarfedilen emeği sinema sanatı adına alkışlayabilseydik.
Romanda ve filmde anlatılan, Hıristiyanlık ögeleri ile pagan düşüncenin nasıl harmanlandığı meselesine Dan Brown’ın bakış açısını konuşabilseydik.
Ama günümüzde politika, sanatın da önüne geçtiği ve sanat eserlerinin ideolojiler tarafından nasıl birer silah olarak kullanıldığını görünce, insanların aklına şu saydığım hususlar hiç gelmiyor.
Şimdi gidip filmi seyretmeli ve heyecanlı geçen iki saatin arkasından biraz daha fazla düşünmelisiniz.

Çünkü insanlar “düşününce”, birileri oturdukları koltuklarda “korkuya” kapılıyorlar.

Hiç yorum yok:

Steven Spielberg Sineması

Yeni bir belgesel film seyretmeye başladım: 2018 yılı yapımı, James Cameron's Story of Science Fiction (James Cameron'dan Bilim K...