Çöküşe geçen ABD, kaçınılmaz akıbetini uzaklaştırmak
için ekonominin ve politikanın bütün enstrümanlarını kullanırken, önemli bir
silah olan sinemayı da ihmal etmiyor. Çünkü Amerikalılar, diğer alanlarda
yapılan çalışmaların reklamını ancak filmler vasıtasıyla yapacağını biliyorlar.
Sinemanın kitabını yazıp, yaklaşık yüz yıl önce
kurallarını koyan adamlar, bu müthiş silahı nasıl ve kimin beynini yıkamak için
kullanacaklarını iyi biliyorlar: Çocuklar, gençler ve normal insanlar... Yani
toplumun politikayla, savaşlarla, komplolarla fazla ilgilenmeyen, kendi
hayatını yaşayan kesimi.
Başrolünde ünlü oyuncu Will Smith'in oynadığı son
"uyduruk" süper kahraman Hancock filmi başarısız olunca, alternatifi
piyasaya geciktirilmeden sürüldü: İron Man yani Demir Adam. Gişe rakamları ve
seyircinin tepkisinden Will Smith'in canlandırdığı Hancock karakterinin
sinemanın çöplüğüne gideceği pek âşikâr... Süpermen'den başlayarak bugüne kadar
beyazperdede boy gösteren bütün süper Amerikan kahramanlarını şöyle bir
gözünüzün önüne getirirseniz, hepsinin de sinemanın
aritmetiğine uygun olarak canlandırıldığını
anlayabilirsiniz. Kahramanların tamamı Dünyayı (aslında Amerika Birleşik
Devletleri'ni) ve insanlığı (yani Amerikalıları) kurtarmak ve kötülerden
korumak için uçarlar, koşarlar, atlarlar, cansiperane savaşırlar.
Başrolünde Robert Downey Jr.'un oynadığı ve Jon
Favreau'nun yönettiği filmde tanıdık çok oyuncu var: Terrence Howard, Gwyneth
Paltrow, Jeff Bridges... Bu kadar çok ünlü oyuncuyu filme alarak, gişe gelirini
garanti etmenin yanısıra, izleyenlerin tamamına hitap eden bir "sinema
hilesi" de yapılmış. Seyirci olarak iyiyi de, kötüyü de sevip; haklı
bulabilirsiniz. Çünkü o rolü, sevdiğiniz aktörlerden biri oynuyor.
Filmde, Amerika için teknoloji harikası ölümcül
silah ve füzeler üreten Stark Industries'in CEO'su olan Tony Stark (Robert
Downey Jr), geliştirdiği yüksek teknolojik buluşlarla dünya çapında çok önemli
konuma ulaşmış bir silah sanayicisi ve mucittir. Yeni geliştirdiği füzelerin
Afganistan'da test edildiği bir tatbikatın ardından, konvoyunun Afgan
Mücahitler tarafından saldırıya uğraması ve filmde terörist olarak gösterilen
Müslüman bir grubun eline esir düşmesiyle birlikte Tony'nin "tatlı hayat"ı
bir anda kâbusa döner.
Filmin öyküsüne bakarsanız, dünyanın en korkunç ve
tehlikeli insanları Afganistan'da yaşıyorlar. Ayrıca bu Afganlılar ne kadar
zengin ve teknolojiyi yakından takip eden insanlarmış da, haberimiz yokmuş.
Çünkü İron Man (Demir Adam) olacak olan Tony Stark'ın istediği bütün
malzemeleri hemen önüne koyuyorlar ve kısa sürede "çok gelişmiş bir
füzeyi" yapmasını istiyorlar. Filmden anladığımız kadarıyla Afgan
Mücahitler, toplarıyla tüfekleriyle ve de füzeleriyle Amerika'yı işgale
gideceklermiş, yani bu kadar tehlikeli insanlar. Filmin alt-mesajı "siz bakmayın
öyle pespaye giyindiklerine, hakikatte bu Afganları durdurmazsak, bütün dünyayı
fethedecekler. Siz bilmiyorsunuz ama kahraman Amerikan askerleri, nelere engel
oluyorlar?" olarak, Afganistan gerçeğini bilmeyen bütün insanlara dolaylı
olarak anlatılıyor.
Filmin ilk bir saati boyunca 'kötü, tehlikeli ve
pis' Afganlara karşı mücadele eden Tony Stark, "size füze yapacağım"
diyerek, aslında "İron Man"in zırhını yapıyor. Sonra bu Demir Zırhı
kullanarak, Amerikalılar için 'terörist' kabul edilen Afganları öldürerek,
ellerinden kurtulup, 'yuvası'na dönüyor. Fakat bu esnada 'hidayete' eriyor ve
kendi ürettiği ölümcül silahların meğerse Afganların eline geçtiğini öğreniyor.
Bunun üzerine, iyi kalbli her Amerikalı gibi, dünya barışını sağlamak üzere, bu
silahların 'kötü' kişilerin eline geçmemesi için savaşmaya başlıyor. Ancak
çabaları, kendisinin en yakını olan kişi tarafından engelleniyor. Meğer, bizim
iyi yürekli Tony Stark'ımız ürettiği silahların sadece Amerikan askerleri
tarafından kullanıldığını sanıyormuş. Stark, Amerikan Ordusu'nun da bu
silahları ve füzeleri, dünyaya barış ve huzur getirmek için kullandığını
zannediyormuş. Şimdi, eğer durum sandığı gibi değilse, hemen buna engel olmanın
yollarını arıyor.
"Demir Adam" filmini istediğiniz kadar
bilinçli seyretmeye gayret edin, senaryosundan itibaren o kadar sağlam
çalışılmış ki, ister istemez Tony Stark'ın yani Batı medeniyetini temsil eden
kişinin tarafını tutmak zorunda kalıyorsunuz. Senaristler işin kolayına kaçarak
"Medeniyetler Çatışması" tezini filmin geneline yaymışlar. Halbuki,
Batı ırkçılığının en büyük yalanlarından biri "Medeniyetler
Çatışması" kavramıdır.
Yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren Batı,
İslâm Dünyası'nı güçlü ve müstakil bir 'medeniyet' olarak kabul etmeye karar
verdi. Çünkü böylece Merkez kabul ettikleri kendileri, Çevre diye dışladıkları
kesimi sömürme işini sürdürebileceklerdi. Globalleşme maskesi altında netleşen
Merkez – Çevre çatışmasına, "Medeniyetler Çatışması" sloganını
giydirmek işi kolaylaştırıyor ve kendi kamuoylarını daha kolay
yönlendirebiliyorlar.
İki büyük dünya savaşından sonra ezilen ve sömürülen
Müslüman Çevre, Merkeze açık açık baş kaldırmış durumda. Bu şiddetli savaşın
adını "Medeniyetler Çatışması" olarak belirlemek, hem Merkez'de hem
de Çevre'de birilerinin işine geliyor. Merkez kendi dümen suyunda ilerlerken,
Çevre'nin statükocu yöneticileri de pozisyonlarını muhafaza ediyorlar. Bu
durum, Çevre'nin Merkez'in refah seviyesine ve hâkimiyetine ortak olmasını arzulamayanların
da işine geliyor.
Azgelişmiş Çevre'yi bir karşı-medeniyet ilan etmek,
Batı açısından kurnazca bir çözüm... Batılı devletler açısından bakınca, Çevre,
Merkez'den hak-hukuk talep etmiyor, tam tersine Batı'nın binbir emekle kurduğu
sistemi yıkmaya çalışıyor. Karşı perspektiften bakınca da, Merkez'in bütün
yaklaşımları ve siyaseti 'emperyalist ve yabancı' bir müdahale oluyor. Bu
müdahale de Çevre'nin mazlumluğunu yok ediyor. Halbuki, ideal olan bir ihtimal
daha var: O da bir "Medeniyetler Çatışması" olmaması durumu...
Gerçekte, İslâm Dünyası'nın bir çatışmaya değil, barışa ihtiyacı var. Fakat
Batılı idareciler barıştan çok kaosu arzuluyor ve bunun için de her türlü
silahı kullanmayı sürdürüyorlar. Çünkü 'seçilmişler medeniyeti'nin refah
seviyesini devam ettirebilmek için ezebileceği-sömürebileceği bir düşmana
ihtiyacı var. Bu düşman da Müslüman Dünyası.
Öte yandan, Türkçe'ye Tanzimat ile birlikte giren
medeniyet kavramı, Batı dillerindeki civilisation (sivilizasyon) teriminin
karşılığı: "Medeniyet" kelime olarak Türkçede ilk defa 1838'de görülmüştür.
Kök bakımından Arapça olmakla birlikte (m.d.n.) Arapça'da böyle bir kelime
olmayıp, Doğrudan Osmanlılar'ın oluşturdukları kelimelerden birisidir. Ancak
Osmanlılar, bu kelimeyi, kendi kültürleriyle ilgili olarak değil, Avrupa'dan
gelen bir kavrama karşılık olarak düşünmüşlerdir. Bu kavramı ifade eden kelime,
Türkler'in de bir süre "sivilizasyon" olarak aynen kullandıkları
"civilisation"dur.
Hülâsa, Batılılar kendilerine ait olan medeniyet
(sivilizasyon) kavramının üzerinden dünya genelinde çatışmalar organize ederek,
kendi statükolarını korumaya çalışırken, ellerinde bulunan bütün fırsatları da
kullanıyorlar. Bunun için, ister film seyrederken, ister kitap okurken, isterse
de haberleri takip ederken, bütün bunları da düşünmek gerekiyor.
7
Kasım 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder