Aşağıdaki yazıyı 2009 senesinin Eylül ayında, Kıbrıs Lefkoşa Ercan Havaalanı'nda THY uçağına binmek için beklerken yazdım:
“Kıbrıs” ile “çözüm” kelimelerini yan yana düşünmenin‚ iyi niyetten öte‚ resmen safdillik anlamına geldiğini peş peşe yaptığım iki Kıbrıs seyahatinde daha iyi fark ettim.
Bir öğrenci düşünün. Öğretmen‚ çocuğu sözlü sınava kaldırmış ve ona zor bir soru sormuş. Öğrenci ıkınıyor‚ sıkınıyor ama problemi bir türlü çözemiyor. İşte o anda öğrenci ne düşünür? Ya problemi çözüp geçer not alacak ya da çözemeyip düşük notla iktifa edecek. Fakat öğrencimiz biraz fazla zeki olursa‚ problemi çözecekmiş gibi yaparak oyalama taktiği yoluna gidecek.
Öğretmen sordukça “şimdi çözüyorum‚ birazdan çözeceğim” gibi oyalama sözleriyle teneffüs zilinin çalması için dua edecek...
Türklerin yaşadığı Kuzey Kıbrıs'ta da durum aynen böyle. Her türlü çözümü reddeden politize bir toplum oluşmuş. Sadece politize değil aynı zamanda da maddiyatı yani para ile mülk sahibi olmayı “idealize” edinmiş bir toplum...
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarında tarım‚ teknoloji‚ sanayi‚ gelişme‚ din‚ gençlik‚ şarkı‚ sinema vs. gibi örneklerini çoğaltabileceğimiz gündelik konular konuşulmuyor. Ya “mal-mülk‚ para-pul‚ maaşa zam vs.” veya “o parti şöyle‚ bu parti böyle‚ iktidara şu parti gelirse bize bunu verecek‚ bu kişi başbakan olursa halka bunu dağıtacak” gibi mevzulardan başka‚ bir de “akşama nerede‚ nasıl eğleneceğiz” konusu konuşuluyor. Bu‚ hem kangren haline gelmiş problemlerle yaşayan bir toplumun psikolojisini yansıtırken‚ öte yandan “bir adada yaşamanın” getirdiği ruh haline en güzel örnek... Anakara'dan uzak ve dört bir yanın denizlerle çevrili olunca‚ demek ki böyle bir halet-i ruhiye içerisine giriyor insanlar...
Eğer Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunursa‚ bugünkü statükoları ve rahatları bozulacak olan yerleşik Kıbrıs Türkleri para istemeye gelince “Türkiye versin” diyorlar. Ama iş diğer konulara gelince “Türkiye bize parayı versin‚ muhafızlığımızı yapıp güvenliğimizi sağlasın ancak bize karışmasın. Biz‚ velinimetimiz olan Türkiye'den ve Türk insanından nefret edelim‚ aşağılayalım fakat her şeye rağmen Türkiye bizi sahte cennetimizde mutlu şekilde yaşatsın” gibi bir zihniyet hakim... Hem Türkiye'ye ve Türkiye'den göçen insanlara tiksintiyle bak‚ hem de bütün isteklerini gerçekleştirmesini bekle. Biraz insaf be!
Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak çalışalım‚ çabalayalım‚ vergi verelim‚ bu verginin devasa bir bölümüyle Kıbrıs'ın kuzeyindeki toplumun seçkinleri parmaklarını kımıldatmadan krallar gibi yaşasınlar. Durum böyle olunca‚ insan şunu düşünmeden edemiyor: Bu insanlar niye çözüm istesinler ki?
Araf'ta yaşamak‚ KKTC vatandaşlarının özellikle de yerleşik olanlarının işine geliyor. Çünkü Araf'tan ayrılınca‚ önlerinde iki seçenek olacak: Ya Cennet ya da Cehennem. Halbuki Araf'ta olunca‚ ne ceza var ne de mükâfat. Hele bir de Araf'ı kendilerince sahte bir cennet haline getirmişlerse‚ ayrılmayı niye düşünsünler ki?
Araf'taki bu durum daha ne kadar devam eder‚ belli değil ama artık bitmeli.
Küçük bir örnek daha vereceğim. KKTC'de asgari ücret‚ Türkiye'dekinin iki katı‚ akaryakıt fiyatları ise Türkiye'de satılan akaryakıtın yarısı kadar. KKTC'de yeni işe başlayan bir memurun maaşı‚ Türkiye'de kamuda genel müdürlük yapan birinin aldığı ücretle eşdeğerde vs. Tüm bu refah durumuna rağmen KKTC'nin yerleşik Türkleri hallerinden memnun değiller.
Kıbrıs gazetelerine göz atınca içiniz ürperiyor. Memurlar bu kadar yüksek ücrete rağmen sürekli olarak grev tehdidinde bulunuyor‚ az sayıdaki esnaf halinden şikâyetçi ve istekler bitmiyor. “Niçin bu kadar şikâyetçisiniz‚ neden halinize şükretmiyor ve devamlı olarak istiyorsunuz?” gibi bir sual yönelttiğinizde standart bir cevap veriliyor: Biz yıllarca burada acı çektik‚ birçok sıkıntıya göğüs gerdik filan...
Tamam da‚ sizi o sıkıntılara Türkiyeli Türkler mi soktu? Yine kendilerinin dedeleri‚ sırf ihtirasları nedeniyle İngilizlerle ve Rumlarla işbirliği yaptığı için Kıbrıs'ta yaşayan Türkler on yıllar boyu katliama ve kötü muameleye maruz kaldılar. Yirminci asrın başlarında‚ yüz binlerce dönüm vakıf arazisini İngilizlerle anlaşıp da Rumlara biz mi peşkeş çektik? Kıbrıs'tan dönüşte havaalanında uçağın hareket etmesini beklerken işte bunları düşündüm ve üzüldüm.
Kıbrıs'a ilk adım attığımda bizi Lefkoşa'ya götüren ve 19 yıldır Girne'de yaşayan şoförün ağlamaklı bir ifadeyle söyledikleri hatırımdan çıkmıyordu: “Fırsatını bulduğum anda hemen Türkiye'ye dönmek istiyorum. Bize burada insan muamelesi yapmıyorlar. Her şeyden dolayı bizi (göçmen Türkleri) ve Türkiye'yi suçluyorlar.”
Bu sözleri ilk duyduğumda içimden “çok abartıyorsun” diye düşünmüştüm ama zamanla şoförün ne kadar haklı olduğunu anladım. Yazdıklarımdan dolayı sadece Kuzey Kıbrıslı yerleşik Türkleri itham ettiğimi sanmayın‚ onları bu duruma getiren T.C. idarecilerinin yanlış politikalarının da payı çok büyük. 1974'den beri “siz bir şey yapmayın‚ biz size bakarız‚ yeter ki orada durun” gibi akıllara zarar bir strateji takip edilince‚ ortaya böylesi garip ve içler acısı bir vaziyet çıkmış.
Şimdi‚ KKTC'liler bu durumda niye çözüm istesinler ki?
geride hoş bir sadâ kalsın... çünkü, bir gün uzak denizlere yelken açacağım ve beni bir daha göremeyeceksiniz. bu yazdıklarım da, internet âleminin derinliklerinde kaybolup gidecek. çünkü, sanal âlemin en önemli özelliği "güncellemek" üzerine bina edilmiş... eh, ben de uzak denizlere gidince, bu "kendi halindeki gariban" siteyi kim güncelleyecek? kimse... ve mezartaşım yağmurlar, rüzgârlar altında aşınırken, bu site ve içindekiler de okyanusun karanlık sularında kaybolacak.
Pazar, Ocak 22, 2012
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Steven Spielberg Sineması
Yeni bir belgesel film seyretmeye başladım: 2018 yılı yapımı, James Cameron's Story of Science Fiction (James Cameron'dan Bilim K...
-
Arabayı kaldırıma yanaştırdı, durdu. Önünde park ettiği manav “aracı çekmesini” söyledi. Akşam saatlerinde Harbiye’de trafik yoğun old...
-
Günümüz Hıristiyanlarının gerçekten “neye” inandıklarını bilmedikleri ortada… Ancak inanç öyle bir şeydir ki, insanlar “doğruları” öğr...
-
Roma Kilisesi'nin I. Haçlı Seferi'ni örgütlemeye başladığı sıralarda İspanya'da Cadiz ve Granada kentlerinde vaazlar veren...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder